Ontolojinin estetiğe yansıması olarak tanımlanabilecek sanat, İslâm medeniyetinin tamamlayıcı unsurlarından biridir. Coğrafya ve zihniyetten bağımsız bir şekilde değerlendirilemeyecek olan modern sanatın baştan çıkarıcı ve ayartıcı özelliğine karşılık İslâm sanatları, dengeyi ve vasat olanı ilham ederek insana acziyetini idrak etmesinin yollarını açmakta ve insanın ulvi olana ulaşmasına vesile olmaktadır. Dolayısıyla hayatı maddi olan üzerine inşâ eden modernliğin sanat üzerindeki pratik yansımaları ile “uluhiyeti” önceleyen İslâm sanatlarının durduğu düzlem farklılaşmakta, böylece ontolojik kriz estetiğe de yansımaktadır.
İslâm sanatları içerisinde hat sanatı; ontoloji, epistemoloji ve estetiğin kesişme noktasını ifâde etmektedir. Müslümanların medeniyet krizi yaşadıkları son iki asır, genel olarak İslâm sanatları, özelde de hat sanatı etkilenmiş olsa da Osmanlıdan Cumhuriyete geçişte Diyarbekirli Hattat Hâmid Aytaç momentumu sağlayarak söz konusu sanata ruh olmayı başarmıştır; böylece acziyet ile uluhiyeti arasındaki dengenin estetik yansımaları, hat sanatları üzerinden yeniden ifâdesini bulmuştur.